Bu Blogda Ara

24 Kasım 2011 Perşembe

NERELİSİNİZ?

Herkesin bir hikayesi var. Benim hikayem hep yollarda ve başka başka şehirlerde geçti. Babam asker olduğu için, hiç bir yerde uzun süre kalamadık; hiç bir okulumu başladığım yerde bitiremedim. Çocukluk anılarım ve arkadaşlarım aynı şehirde ve mahallede değil, Türkiye'nin belki de dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdalar... Küçükken en çok buna üzülürdüm nedense... Her tayin ayrılış demekti, çok acıtır ve çok üzerdi beni. Ne çok vedalaştım sevdiklerimle bilseniz... Ardında kalanları bir daha görememek, bulamamak acıtır insanı... 

Ama şimdi düşünüyorum da, meğer çok şanslıymışım... Çünkü her bitiş, yeni bir başlangıç verdi bana! Yeni bir yer, yeni bir sayfa açtı hayatımda... Her yeni insan da, yeni bir dünya ve bakış açısı... Biraz da bu yüzden çabuk büyüdüm ben... Hep olgun ve güçlü oldum yaşıtlarımdan... Sebebi ise her şeye ve herkese, tüm yaşananlara hep çok önem vermem belki de ... Yollarda geçen o yıllarda, camın ardındaki akan manzarayı, insanları ve her şeyi çok dikkatle inceledim ve öğrendim. Akıp gitmedi onlar, hep aklımda ve kalbimde yer tuttular. Hala da öyleyim. Araba, tren, gemi, uçak farketmez... Neyle yolculuk edersem edeyim, bakarım dışarıya bütün kalbimle ve aklımla... Bu sayede, nereye gidersem gideyim, hiç yabancılık çekmeden oraya adapte olurum. Önyargısız tanımaya çalışır, insanlarla kolay iletişim kurar ve çabuk öğrenirim. Bir defa gittiğim yeri, bir defa geçtiğim yolu, hiç unutmam. Nereye gidersem gideyim, yolumu bulmayı hep başarırım! 

En çok memleketimi sorduklarında, "Nerelisiniz?" dediklerinde, ne cevap vereceğimi bilemedim. Akşehir doğduğum güzel ve küçük yer; annemin ve babamın memleketi. Ama sadece yaz tatillerinde ve tayin dönemlerinde giderdik anneanne/babaanne evine. Çıkmaz bir sokağın iki başında karşılıklı otururlardı. Şimdi o sokakta sadece anneanne evi  var. Şimdi bir de babamın ebedi mekanı var Nasreddin'de...

Nedense hiç oralı hissetmedim kendimi... "Nerelisiniz?" dediklerinde, hep "Gökçeada'lıyım!" demek geçer içimden; ne de olsa üniversiteye kadar hayatımın en uzun zamanını -beş yıl- orada geçirdim. Babacığım  bana atlası alıp göstermişti yerini, Gökçeada'ya gideceğimizi söylediğinde. İlkokul ikinci sınıftaydım, "ada"yı öğrendiğimde. Orada büyüdüm ve genç kız oldum... İlk kez denizi gördüm, yüzmeyi öğrendim. Deniz, benim hayatımda çok önemlidir. Kendimi en çok deniz kenarında-ama en çok Gökçeada'da- mutlu ve huzurlu hissederim. En güzel anılarım ve en eski arkadaşlarım orada, hala da onlara sahibim... Bu yüzden hiç gidemedim Gökçeada'dan, kalbim orada kaldı. Biz ayrılırken Kuzulimanına yolcu etmeye gelenlere el sallarken, kaptan feribotun düdüğü acı acı öttürürken hiçbir yerden ayrılırken ağlamadığım kadar çok ağladım ve kendime bir söz verdim; "geri geleceğim" diye... Dua ettim güvertede gözümde yaşlarla: "Allahım sevdiğim de benim kadar çok sevsin Ada'yı, onunla birlikte gelelim ve yaşayalım burada" diye... Çocukluk işte demeyin! Dualarım kabul oldu ve aşkımla birlikte geldik Ada'ya. Burada yaşlanalım diye hayal kurduğumuz, ailemizle, sevdiklerimizle ve dostlarımızla  güzel zamanlar, keyifli sofralar paylaştığımız, yüzyıllık (1914) bir taş evimiz var Gökçeada'da. Bazen kocamın Ada'yı benden daha çok sevdiğini düşünür oldum... Kızım kırk günlüktü ilk geldiğinde. O da ilk denizi burada gördü ve burada yüzmeyi öğrendi. Arkadaşlarımın çocukları ile birlikte özgürce geçiriyor yazlarını, bundan 35 yıl önce aynı bizim yaptığımız gibi...

Ankara'da üniversiteye başladığımda kendi kendime bir karar verdim. Buraya yerleşecek ve kök salacaktım. Evim, işim, arkadaşlarım hatta doktorum, kuaförüm belli olacak ve bir düzen kuracaktım. Gezginlik bitmişti benim için. Bu zamana kadar o kadar gezmiştim ki, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Eğe ve Marmara bölgelerinin çoğunu dolaşmıştık. Akdeniz'i tatillerden biliyordum. Sadece Karadeniz bölgesi kalmıştı gidilmemiş...

Meğer ne yanılmışım; gezginlik ruhuma, kanıma işlemiş bir kere, durabilir miyim hiç... Ne şanslıyım ki, benim gibi seyahat etmeyi ve yeni yerleri gezmeyi çok seven birisiyle-aşkımla birlikteyim. Hala her fırsatta iki-üç günü bile fırsat bilip, hemen çantamızı/valizimizi toplayıp yola düşeriz. Akdeniz ve Ege Bölgesinde gezilmedik yer, neredeyse konaklanmadık bölge/hotel bırakmadık. Kapadokya ve Karadeniz'i de ilk onunla gördüm. Televizyon'da güzel bir yer gördük mü, hemen not alırız, en kısa zamanda gidelim diye. Her sene balık sezonunu kutlamak(!) için, Amasra Çeşm-i Cihan'da masamızı ayırtırız... Kızımız ilkokul üçüncü sınıfa geldikten sonra, artık gördüklerini unutmaz ve bizimle olan anıları hep onunla kalır diye düşünerek, yılda en az bir defa yurtdışı seyahatlerine başladık. İyi ki de yapmışız...

Çağla-kızım-, şimdi liseye başladı. Eminim o da bir gezgin olacak ve ileriki yaşamında bizimle gittiği ülkelere/şehirlere/yerlere tekrar gittiğinde, yüzünde bir gülümseme ile buraları ilk defa bizimle gördüğünü hatırlayacak!

Ama ben ne olur ne olmaz diye, yine de bunları yazmaya karar verdim. Ben işimi garantiye almayı severim! Hem belki yazdıklarım işinize yarar. Benim gibi iyi bir gezginin vereceği, yola çıkmadan önce yapılacaklar listesini, seyahat ipuçlarını (konaklama- araba kiralama- alışveriş- ulaşım), yol haritalarını, gittiğimiz şehirdeki "Things To Do, Top Atractions, Travel Season-Weather, Special Events, Deals& Offers, Getting Here Getting Around, You Must Try/Eat" gibi önemli bilgileri ve seyahat günlüklerini ben olsam kaçırmazdım...

Yazacaklarımı okuyun, eminim çok seveceksiniz ve gitmek isteyecesiniz ! Gidemeseniz bile, görmüş kadar olacağınızı şimdiden söyleyebilirim. Unutmayın, ben bir boğa kadınıyım! Rahatıma ve boğazıma ne kadar düşkün olduğumu, mükemmeliyetçiliğimi ve ayrıntılara/detaylara olan tutkumu, güvenlik/kalite takıntımı  bilmeniz. sizi bu yazıları okumaya ikna edemezse, ne eder bilemem artık...

Yolunuz hep açık olsun ve sizi istediğiniz yere götürsün ...

              Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile, tek bir adımla başlamak zorundadır. (Lao-Tzu)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder