Bu Blogda Ara

26 Kasım 2011 Cumartesi

NEDEN A.B.D.?


Her zaman seyahat etmeyi, yeni yerlere gitmeyi ve oradaki yaşamı görmeyi çok sevdim... En çok da A.B.D.'ye gitmeyi... Çok uzak mı dediniz? İstanbul-New York THY ile10 saat, İstanbul-Ankara non-stop ULUSOY ile 7 saat; sizce hangisi daha uzak? Hangisini tercih edersiniz? Benim tercihim belli... Bir dahaki yurdışı gezisinde Ankara- İstanbul arası tercihim de THY olacak sanırım... Gidene kadar uçağı ha kaçıdım ha kaçıracağım gerilimiyle, dönüşte ise bitmeyen yolculuk haliyle eziyet oluyor...

Bir kere bayılıyorum ben uzun uçak yolculuklarına. İlk binişim yirmidört yaşımdaydı. İlk seferden beri en keyifli ve güvenli ulaşım aracı olduğunu düşünürüm. Özellikle kıtalararası uçuşları çok severim; ABD, Malezya, Hong Kong, Tayland, Filippinler yolculularımdan aldığım keyfi  anlatamam. Tabii ki uçtuğunuz havayolu ve uçağınız da önemli; eğer THY ile uçuyorsanız, nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir yolculuk sizi bekliyor. Uzakdoğu için Malezya Havayolları, Singapure Airlines, Cathay Pacific da çok iyidir, tavsiye ederim... Keyifli yemekler, ikramlar, güzel şaraplar, seyredemeyeceğiniz kadar çok filmler, diziler, isterseniz oyunlar... Siz sadece yolculuk için rahat kıyafetler seçin ve koltuğunuzu hafifçe yatırıp keyfinize bakın! Hele bir de yanınızda sevdikleriniz varsa, daha ne isteyebilirsiniz ki... Çok reklam gibi oldu biliyorum ama, uçakları, pilotları, hostesleri ve hizmeti ile THY bu reklamı hakediyor bence! Bir de yolcuları zamanda uçağa almayı ve yerleştirmeyi başardılar mı tamamdır!

THY- almost the best!
Hep gitmeyi ve görmeyi istediğim yerler vardı ABD'de, hani şu keyifle seyrettiğimiz dizilerde/filmlerde gördüğümüz yerler... New York, Jersey City, Newark, Los Angeles, San Diego, Santa Monica, Santa Barbara, San Francisco, Miami, Orlando, Fort Lauderdale, Boca Raton, Washington DC, Savannah, Boston, New Haven şu ana dek gezip gördüklerim... Hala gidilecek ve görülecek bir sürü yer var. Allahım bize sağlık ve güç (!) versin yeter ki ...

Neden ABD diyecekseniz, cevabı çok basit. Kendimi asla turist gibi hissetmiyorum orada; o kadar tanıdık ve o kadar güzel bir yaşam ki, anında adapte oluyorum... Avrupalının o kendini beğenmiş, kibirli ve Türklere yukarıdan bakan ukala tavrı yok burada. Bugüne kadar Türk olduğumu öğrenip de, bana karşı önyargılı bakan veya tavır alan hiç kimse ile karşılaşmadım. Aksine karşılaştığınız herkes güleryüzlü, samimi ve yardımsever. Herkes aynı dili konuşuyor ve herkes dünya vatandaşı... Yolllar ve arabalar harika, benzin ucuz, ulaşım kolay ve rahat, yaşam düzenli, güvenli ve insanca, yemekler nefis ve büyük porsiyon, alışveriş kaliteli ve tatmin edici... Medeniyeti, refahı, özgürlüğü, kaliteli yaşamı, insana saygıyı, en önemlisi insana verilen değeri görmeye ve yaşamaya ne kadar hasret olduğumu hissettim ilk gittiğim andan itibaren. Ayrıca bunları yaşamayı ve hissetmeyi ne çok istediğimi ve ne kadar hak ettiğimi hatırlatıyor bana Amerika seyahatlerim. Herşey insan ve onun güzel, güvenli ve rahat yaşaması için... Düzene, kaliteye ve medeniyete özlemimi gideriyorum ve kendimi mutlu ediyorum yılda en az bir defa da olsa... Gerçi hem yorucu hem de pahalı bir öğrenme ve mutluluk yolu ama, olsun değer! Neredeyse aynı parayla, bir hafta Antalya ya da Bodrum'da bir otele gideceğime, biz bunu tercih ediyoruz. Her seferinde hem yeni bir yer görüyoruz, hem de  dönüşte aldığım kiloları nasıl vereceğimi hiç düşünmeden, keyifle yiyip içiyoruz... Hiç kilo alıp geldiğimiz olmadı inanın. O kadar çok şey yapıyorsunuz ve o kadar mutlu oluyorsunuz ki, onca yemeğe ve büyük posiyonlara rağmen kilo bile verebilirsiniz, inanın... 

New York City; dünyanın en güzel şehirlerinden birisi bana göre... NYC'ta yaşayan bir arkadaşımın söylediği gibi dünyanın çatı katı; herşeyi ve herkesi görebiliyorsun New York'ta, hem de en tepeden bakarak... Kültür ve sanatın zirveye ulaştığı, modanın herkese hitap edecek şekilde vücut bulduğu, yeme ve içme kültürünün bir zevk ve sanata dönüştüğü, şehrin yapısında ve kurgusunda doğa-insan ilişkisine ve birlikteliğine saygılı bir özenin gösterildiği, zenginliğin ve fakirliğin en uç noktalarının görüldüğü, mimarinin ve tasarımın en güzel örneklerinin buluştuğu bir dünya şehri... Herkese göre birşey var NYC'da... Benim için yeşil bir şehir NYC; Central Park favori mekanım olduğu için sanırım... Sokaklarında ve parklarında dolaşmaktan asla sıkılmam... Her sokak, her cadde, her köşe başka bir güzelliğe ve zevke sahip...


Central Park, NYC
San Francisco'da geçirdiğim zamanı, çok keyifli ve romantik olarak hatırlıyorum hep. İlk gördüğüm anda aşık oldum San Francisco'ya; mavi bir şehir o, tüm sokakları ve caddeleri denize indiği için... Gezmesi çok keyifli, sokakları, "Russian Hill"i, Alamo Square'deki bir resim güzelliğindeki "painted ladies" denilen Victorian tarzı evleri ve çevresi, Golden Gate Parkı ve "Cable Car" ile tarih kokan, şık ve zarif bir şehir... Kırmızı renk bir köprüye ancak "Golden Gate" kadar yakışır. San Francisco 43'den fazla tepenin üzerine inşa edilmiş olmasına rağmen, "Yedi Tepeli Şehir" diye anılıyor; bunlar Nob, Russian, Telegraph, Twin Peaks, Mount Davidson, Rincon and Lone Mountain. En güzeli hala panaromik bir manzaraya sahipler; özellikle 1906 San Francisco depremi ve  yangınından sonra çoğu hala ayakta olan, Alamo Square'deki resim gibi "painted ladies" Victorians evleri... Kaldığımız otel Fisherman's Warf'daki Sheraton Hotel  idi; odalarını kamara şeklinde yapmışlardı ve çok güzel bir oteldi.

Alamo Square, , San Francisco
Painted Ladies, San Francisco
Washington DC'yi düşündüğümde beyaz bir şehir geliyor aklıma, Aralık ayının son günlerinde ve karlı bir sezonda gittiğimiz için, her yerin özellikle National Mall'un bembeyaz olması, Reflecting Pool'un donmuş olması sebebi olabilir. Belki de United States Capitol, The White House, Washington Monument, Lincoln Monument gibi güzel beyaz binalarla sarmalanmış, düzgün ve temiz bir şehir olması... Gerçek bir başkent... Bir de dolunay var aklımda yer eden; ben hiç bu kadar büyük, net ve beyaz bir dolunay görmedim başka yerde, gerçek olamayacak kadar büyüleyici ve muhteşemdi! Tamamiyle "visitor friendly" bir şehir; sadece bir gününüzü ayırıp, National Mall ve çevresindeki hepsi ücretsiz olan Smithsonian müzelerini gezseniz bile yine de bitiremezsiniz... Ayrıca Georgetown bölgesi mutlaka gidilmesi gereken yerlerden birisi.

Washington DC at night


National Mall in winter, Washington DC
Ve Boston... Bana San Francisco'yu anımsattı bu şehir, ama biraz daha farklı, daha Amerikalısı sanki. Bence ABD'de mutlaka gidilmesi -mümkünse sonbaharda- ve gezilmesi gereken yerlerden birisi. Boston kırmızı bir şehir benim için, sonbaharda gittiğim , gördüğüm en güzel kırmızı ağaçlara ve kırmızı tuğlalı binalara sahip olduğu için sanırım. Üniversitelerin cenneti bence burası, insanın öğrenci olası ve hep öyle kalası gelir... Yazık buradaki gençliğe, çok yazık... Cambridge-Harvard & MIT-, Beacon Hill, Faneuil Hall-Quincy Market, North End, Back Bay, Boston Inner Harbour, North of Boston-Wakefield, Malden- harika ve keyifle gezdiğimiz yerler...

Beacon Hill- Boston
Public Garden- Boston
Bütün bu şehirleri ve diğerlerini anlatmak için ayrı yazılar lazım. Hepsi için gezi rotalarını, önemli yerleri, mutlaka yapılması gerekenleri, yemeniz şart olan lezzetleri, ulaşım & konaklama ile ilgili ipuçlarını, alışveriş yapmanın inceliklerini ve gezi resimlerimizi içeren yazılarımı sizlerle paylaşacağım... Burada sadece biraz tadımlık anlattım... 

En hayran olduğum ve kendi ülkemle karşılaştırdığımda içimi en çok acıtan, ABD'deki gördüğüm her şehir/kasabanın düzeni... Biz onu bilgisayar oyunu SİMS'e benzetiyoruz... Birileri oturmuş her şeyi, hiç bir detayı atlamadan, en iyisi ve güzeli nasıl olur diye özenle düşünerek planlamış ve gerçekleştirmiş. Evler, iş yerleri, alışveriş merkezleri, okullar, parklar, otoparklar, metro istasyonlarının yerleşimi ve yollar hep aynı düzen içinde. Yollar birer tasarım harikası: hangi cadde ve sokakta olduğunuzu her an bildiğiniz, arabaların trafiği aksatmadan sağa ya da sola dönebileceğiniz şekilde işaretlenmiş, sadece ambulans/itfaiye/polis arabasına ayrılmış şeriti varolan- bunu kullanmayı uyanıklık olarak görmeyen insanların trafik kurallarını bildiği ve uyguladığı- yollardan bahsediyorum. Her şehrin iş merkezi olan, yüksek binaların, gökdelenlerin yükseldiği "Downtown" bölgesinde bile insanlara nefes almayı sağlayan, insan-doğa birlikteliğini güçlendiren parkları hiç unutmuyorlar. Metro ve diğer toplu taşıma hatları mükemmel detaylandırılmış ve saat gibi işliyor. Hangi bileti alacağınızı bilirseniz çok da ucuz. New York, Los Angeles, San Diego, San Francisco, Washington DC, Boston gibi büyük şehirlerde arabaya aslında hiç ihtiyacınız olmaz.

Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmek istiyorsanız, herşeyi kendiniz ayarlayabilirsiniz. Nereye gitmek ve ne yapmak istediğinize karar verdikten sonra, internetten tüm araştırma ve rezervasyonlarınızı halledebilirsiniz. İngilizce biliyorsanız, ev ödevinizi iyi yaparsanız ve iyi bir harita okuyucusu iseniz, ABD'ye turla gitmek çok gereksiz ve daha pahalı. Bu konuda ne yapmanız gerektiğini, size bir sonraki "ABD Gezisi İçin Faydalı Bilgiler ve İpuçları" yazımda anlatacağım. Siz yeterki, her sabah ne yapmak ve nereye gitmek istediğinizi bilerek otelden ayrılın. Yoksa şehrin temposu ve güzelliği aklınızı başınızdan alıp, sizi çok yorar. Bir de bakmışsınız ki, istediklerinizi tamamlayamadan ve bir sürü yeri göremeden-gezemeden günler bitmiş...

Sonradan çok üzülürsünüz, demedi demeyin!




24 Kasım 2011 Perşembe

NERELİSİNİZ?

Herkesin bir hikayesi var. Benim hikayem hep yollarda ve başka başka şehirlerde geçti. Babam asker olduğu için, hiç bir yerde uzun süre kalamadık; hiç bir okulumu başladığım yerde bitiremedim. Çocukluk anılarım ve arkadaşlarım aynı şehirde ve mahallede değil, Türkiye'nin belki de dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdalar... Küçükken en çok buna üzülürdüm nedense... Her tayin ayrılış demekti, çok acıtır ve çok üzerdi beni. Ne çok vedalaştım sevdiklerimle bilseniz... Ardında kalanları bir daha görememek, bulamamak acıtır insanı... 

Ama şimdi düşünüyorum da, meğer çok şanslıymışım... Çünkü her bitiş, yeni bir başlangıç verdi bana! Yeni bir yer, yeni bir sayfa açtı hayatımda... Her yeni insan da, yeni bir dünya ve bakış açısı... Biraz da bu yüzden çabuk büyüdüm ben... Hep olgun ve güçlü oldum yaşıtlarımdan... Sebebi ise her şeye ve herkese, tüm yaşananlara hep çok önem vermem belki de ... Yollarda geçen o yıllarda, camın ardındaki akan manzarayı, insanları ve her şeyi çok dikkatle inceledim ve öğrendim. Akıp gitmedi onlar, hep aklımda ve kalbimde yer tuttular. Hala da öyleyim. Araba, tren, gemi, uçak farketmez... Neyle yolculuk edersem edeyim, bakarım dışarıya bütün kalbimle ve aklımla... Bu sayede, nereye gidersem gideyim, hiç yabancılık çekmeden oraya adapte olurum. Önyargısız tanımaya çalışır, insanlarla kolay iletişim kurar ve çabuk öğrenirim. Bir defa gittiğim yeri, bir defa geçtiğim yolu, hiç unutmam. Nereye gidersem gideyim, yolumu bulmayı hep başarırım! 

En çok memleketimi sorduklarında, "Nerelisiniz?" dediklerinde, ne cevap vereceğimi bilemedim. Akşehir doğduğum güzel ve küçük yer; annemin ve babamın memleketi. Ama sadece yaz tatillerinde ve tayin dönemlerinde giderdik anneanne/babaanne evine. Çıkmaz bir sokağın iki başında karşılıklı otururlardı. Şimdi o sokakta sadece anneanne evi  var. Şimdi bir de babamın ebedi mekanı var Nasreddin'de...

Nedense hiç oralı hissetmedim kendimi... "Nerelisiniz?" dediklerinde, hep "Gökçeada'lıyım!" demek geçer içimden; ne de olsa üniversiteye kadar hayatımın en uzun zamanını -beş yıl- orada geçirdim. Babacığım  bana atlası alıp göstermişti yerini, Gökçeada'ya gideceğimizi söylediğinde. İlkokul ikinci sınıftaydım, "ada"yı öğrendiğimde. Orada büyüdüm ve genç kız oldum... İlk kez denizi gördüm, yüzmeyi öğrendim. Deniz, benim hayatımda çok önemlidir. Kendimi en çok deniz kenarında-ama en çok Gökçeada'da- mutlu ve huzurlu hissederim. En güzel anılarım ve en eski arkadaşlarım orada, hala da onlara sahibim... Bu yüzden hiç gidemedim Gökçeada'dan, kalbim orada kaldı. Biz ayrılırken Kuzulimanına yolcu etmeye gelenlere el sallarken, kaptan feribotun düdüğü acı acı öttürürken hiçbir yerden ayrılırken ağlamadığım kadar çok ağladım ve kendime bir söz verdim; "geri geleceğim" diye... Dua ettim güvertede gözümde yaşlarla: "Allahım sevdiğim de benim kadar çok sevsin Ada'yı, onunla birlikte gelelim ve yaşayalım burada" diye... Çocukluk işte demeyin! Dualarım kabul oldu ve aşkımla birlikte geldik Ada'ya. Burada yaşlanalım diye hayal kurduğumuz, ailemizle, sevdiklerimizle ve dostlarımızla  güzel zamanlar, keyifli sofralar paylaştığımız, yüzyıllık (1914) bir taş evimiz var Gökçeada'da. Bazen kocamın Ada'yı benden daha çok sevdiğini düşünür oldum... Kızım kırk günlüktü ilk geldiğinde. O da ilk denizi burada gördü ve burada yüzmeyi öğrendi. Arkadaşlarımın çocukları ile birlikte özgürce geçiriyor yazlarını, bundan 35 yıl önce aynı bizim yaptığımız gibi...

Ankara'da üniversiteye başladığımda kendi kendime bir karar verdim. Buraya yerleşecek ve kök salacaktım. Evim, işim, arkadaşlarım hatta doktorum, kuaförüm belli olacak ve bir düzen kuracaktım. Gezginlik bitmişti benim için. Bu zamana kadar o kadar gezmiştim ki, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Eğe ve Marmara bölgelerinin çoğunu dolaşmıştık. Akdeniz'i tatillerden biliyordum. Sadece Karadeniz bölgesi kalmıştı gidilmemiş...

Meğer ne yanılmışım; gezginlik ruhuma, kanıma işlemiş bir kere, durabilir miyim hiç... Ne şanslıyım ki, benim gibi seyahat etmeyi ve yeni yerleri gezmeyi çok seven birisiyle-aşkımla birlikteyim. Hala her fırsatta iki-üç günü bile fırsat bilip, hemen çantamızı/valizimizi toplayıp yola düşeriz. Akdeniz ve Ege Bölgesinde gezilmedik yer, neredeyse konaklanmadık bölge/hotel bırakmadık. Kapadokya ve Karadeniz'i de ilk onunla gördüm. Televizyon'da güzel bir yer gördük mü, hemen not alırız, en kısa zamanda gidelim diye. Her sene balık sezonunu kutlamak(!) için, Amasra Çeşm-i Cihan'da masamızı ayırtırız... Kızımız ilkokul üçüncü sınıfa geldikten sonra, artık gördüklerini unutmaz ve bizimle olan anıları hep onunla kalır diye düşünerek, yılda en az bir defa yurtdışı seyahatlerine başladık. İyi ki de yapmışız...

Çağla-kızım-, şimdi liseye başladı. Eminim o da bir gezgin olacak ve ileriki yaşamında bizimle gittiği ülkelere/şehirlere/yerlere tekrar gittiğinde, yüzünde bir gülümseme ile buraları ilk defa bizimle gördüğünü hatırlayacak!

Ama ben ne olur ne olmaz diye, yine de bunları yazmaya karar verdim. Ben işimi garantiye almayı severim! Hem belki yazdıklarım işinize yarar. Benim gibi iyi bir gezginin vereceği, yola çıkmadan önce yapılacaklar listesini, seyahat ipuçlarını (konaklama- araba kiralama- alışveriş- ulaşım), yol haritalarını, gittiğimiz şehirdeki "Things To Do, Top Atractions, Travel Season-Weather, Special Events, Deals& Offers, Getting Here Getting Around, You Must Try/Eat" gibi önemli bilgileri ve seyahat günlüklerini ben olsam kaçırmazdım...

Yazacaklarımı okuyun, eminim çok seveceksiniz ve gitmek isteyecesiniz ! Gidemeseniz bile, görmüş kadar olacağınızı şimdiden söyleyebilirim. Unutmayın, ben bir boğa kadınıyım! Rahatıma ve boğazıma ne kadar düşkün olduğumu, mükemmeliyetçiliğimi ve ayrıntılara/detaylara olan tutkumu, güvenlik/kalite takıntımı  bilmeniz. sizi bu yazıları okumaya ikna edemezse, ne eder bilemem artık...

Yolunuz hep açık olsun ve sizi istediğiniz yere götürsün ...

              Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile, tek bir adımla başlamak zorundadır. (Lao-Tzu)